12 Şubat’ta yeniayın ardından yola çıktık. İlk geceden dinlenmiş uyandı. “Huzurluyum” dedi.
İlk hatırladığı rüyayı gündüz uykusunda gördü. Dünyayı çizdi, 7 kıta ile birlikte karalayarak. İkinci hatırladığı rüya da gündüz uykusunda geldi. Denizlerin çekildiğini, ruhani bir liderin beklenişini gördü. Yosunları, gerilimi… Mühürlü bir kapıdan geçip eski bir eve, karanlıktan aydınlığa vardı, akrabalarının yanına.
Rüyasını dinlerken gözüm sunağımdaki Venüs’e takıldı. “Venüs’ün doğuşunu çok severim. Ama sanki benden çok üst düzeyde gibi gelir.” dedi. “Mitolojiyi de severim ama sanki benim için üst düzeymiş gibi geldiğinden elimi uzatamam onlara. Annem çok okuturdu… Çok mutlu oldum Venüs’ü görünce, çok sevdiğim bir çalışma”
Bileğinde taşıdığı, rüyasında görüp okyanusun dibinden aldığı sitrin taşını andık.
Karşısına geçip bana sunağını anlattı: “İlk bunu hazırladığımda bunun sunak olduğunu bilmiyordum… Zen bahçesine de benziyor biraz… Bir şey dileyeceksem, bir şeyler yazacaksam, meditasyon yapacaksam, sunağımı da yanımda istiyorum… Ben arıcılık yapıyorum bu arada, dedemle birlikte. Balmumu çok severim. Arılarla aram iyidir.”
Suyla ilişkisini sorduğumda “Zayıf hissediyorum suyla ilgili kendimi.” dedi. “El almak derler ya, köydeki oğlak annemden, yani anneannemin annesinden kendim onun şifa eli olduğunu öğrenince hemen istemiştim. Birini ovduğunda, dokunduğunda bunun enerjisini toprağa atıyorum. Aslında suyla da gidebilen bir şey ama tercihen toprağa dokunuyorum. Sanki toprak insanıyım.”
Birlikte gökyüzünde gördüğümüz Venüs’ü, çoban yıldızını hatırladık. “Kendi kendime seyahat ettiğimde akşamüstü sakinleşmeme ve yola güvenmeme çok yaramıştır.” dedim.
İlk haftamız biterken yanan mumun fitilinde gördüğü saçları örgülü kadını iletti. İçim açıldı ateşi okuyan biri ile yolculukta olduğumu fark edince.
İkinci haftamızın başında “gönül ilişkileri” ile ilgili notlarını iletti. “Geçmişi geçmişte bırakabilir misin?” diye sorduğumda “hazır olmam gerekir” dedi. Notlarını yaktı.
Yorum Yok