:::: MENU ::::

2015’e Teşekkür

İstanbul’a gittiğimde sık sık evinde kaldığım bir arkadaşım, Burcu, geçenlerde bana ‘Bu ara çok seyahat ettin. Öğrendiklerini paylaşman gerek.’ dedi. Haklı. 2015’in neredeyse yarısında yollarda, evimden uzaktaydım. 8 farklı ülkede, 10’dan fazla farklı toplulukla, aktivistler, sosyal girişimciler, koro şefleri, yazarlar, sanatçılar, genç, yaşlı, kadın, erkek, bir çok ülkeden bir çok kişi ile beraberdim. Benim için oldukça dolu, zor, ama bir o kadar da güzel bir yıldı.

2013 ve 2014’ün sonunda, geçmiş yılda neler başardığımı ve bir sonraki yılda neleri hedeflediğimi yazmıştım. Ancak farkettim ki çok hedef-odaklı birisi değilim. Bu sefer, geçen yıl öğrendiğim ve bu yıl hatırlamak istediklerimi yazmaya karar verdim.

Umudunu kaybedersen, kütüphanede ara.

Geçen sene kıskançlıkla dolup taştığım, bu kıskançlığın kendime karşı nefret ve öfkeye döndüğü zamanlarım oldu. Derin karanlık bir kuyu gibi… derin, oldukça derin. Kendimi başkaları ile, bir sanatçıyla, bir yazarla, bir sosyal girişimci ile, bir liderle, bir kadın ya da bir kızkardeşle ne kadar karşılaştırırsam, o kadar kendime öfkelendim, utandım. Sonbahara geldiğimizde kendimi daha fazla tutamadım ve çöktüm. Oldukça depresif günlerdi. Kendim gibi değildim, daha ziyade otu boku eleştiren ve şikayet eden gudubet bir şeydim. Korkuyordum… Korkular bastı içimi. Önce biri, sonra diğeri, çorap söküğü gibi.

Bu esnada canım kitaplarımı okumaya devam ettim. Sanatçı’nın Yolu’nuokudum ve uyguladım. Kocamla yaptığımız şiddetli bir kavganın ardından psikoterapist ararken, Kurtlarla Koşan Kadınları okumaya başladım. Meğer kitabın yazarı Clarissa Pinkola Estés Jungcu bir terapistmiş. Ağustos’ta Berlin’deki Ashoka ChangemakerXchange sonrası, güzel kadın Mareike tarafından bana hediye edilen kitabı okumaya da devam ettim: Mükemmel Olmamanın Hediyeleri. Günler geçerken, bu üçlü büyülü bir şekilde beni iyileştirdi.

Geçen sene öğrendim ki ne zaman öfkeli ya da umutsuz hissedersen, korkarsan, kütüphaneden bir kitap al ve oku. Sadece nefes al, oku ve ikisini yapmaya devam et. Geçecek, iyileşeceksin, kütüphaneye güven.

Ekranı kapa, huzuru kendinde bul.

Geçtiğimiz ay Madrid’te, İspanya’da, E-mpulse Festivali esnasında Iván ve ailesi ile kaldım. Evde Iván’ın anne babası ile olduğumuzda, alışıldık düzende ben de televizyon izledim. İlk defa Junior Masterchef adlı bir programda çocukların yemek yapıp yarıştığını izledim. Şaşırdım, hatta şok oldum. 8–10 yaşlarında çocuklar gergin bir şekilde bekliyor ve birbirlerine yardım ettikleri için eleştiriliyordu! Yarışma, acımasız rekabet, stres, korku, TV’nin bana anlattıkları bunlardı.

Ertesi gün Iván için Türk kahvesi pişirdim. İlk defa cezve yerine tencerede yaptım. İlk denemeydi, o yüzden heyecanlıydı ve işe yaradı. Daha sonra birbirimizin falına baktık ve beraber hayal kurduk, yaratıcı sosyal ekonomi hayali. Beraberlikle, ilhamla ve mutlulukla dolu bir ekonomi; ‘TV’de görüldüğü gibi’ değil, bahçede hissedildiği gibi.

Geçen sene öğrendim ki ne zaman yalnız hissedersen ve bağ kurmak istersen, ekranı kapa, bilgisayar ve telefonun dahil. Daha çok bağlanmak için önce kop. Sende olmayan bir şeyi veremezsin. Önce kendi içinde huzuru bul, evinde, ailen ve arkadaşlarınla. Sonra istediğin yere yayabilirsin, mahallene, şehrine, ülkene, ve kimbilir nerelere…

Tr yazıya_2

Armağanlarını kabul et ve tanı, bütün hepsini!

Kasım ayında Malmö’de, İsveç’te, sosyal inovasyonla ilgili bir konferansa katıldım. İlk gün sosyal girişimcilerin Petcha-Kutcha formatında sunum yaptığı bir oturum gerçekleşti. Beşinci konuşmacıydım, sondan bir önce. Konuşmacılar onlar hakkında kısa bir girişin ardından sahneye geliyorlardı:‘Bilmem nereden bir sosyal girişimci’, ‘Bilmem nerenin müdürü’… Sonra sıra bana geldi. Karnım ağrımaya başladı ve takdimimi duydum: ‘Bir hayalperest, inanan, ve yaratıcı’ Yanmaya başladım… Hemen içimde bir ses saldırıya geçti:‘Ne kadar kendini beğenmişsin! Neden profiline sadece sosyal girişimci yazmadın? Gerçekten bunların hepsi sen misin? Neden tek bir şey olamıyorsun? Biri yeterli değil mi? Sen yeterli misin?’ Ve daha niceleri… Evet, zihnim bana saldırırken baya hızlı ve acımasız. Sahneye çıkmadan az önce utanç alevi yükseldi. Tam zamanında! Ama atlattım, sunumumu yaptım. Belki yaptığım en iyi sunum değildi, ama açıktı. Belki de profilimde yazan farklı armağanlarım sayesinde yana yana o sunumu yaptım.

Galiba bu topraklar için kültürel bir şey bu. Armağanlarımı biliyorum, oradalar, farkındayım. Ancak armağanlarımı göstermek, onlardan bahsetmek ya da onlar hakkında konuşmak yasak gibi. Ağırbaşlı olmalıyım. Daha çok görev gibi. Eğer bir armağanım varsa, kullanmak zorundayım, ona göre hizmet etmek zorundayım. Bu kadar. Teşekkür yok, kendime şefkat duyma yok.

Benim hepimizin amağan dolu olduğumuza inanıyorum. Ancak bazen roller bizi bir takım yetenek ve armağanlara sıkıştırabiliyor. Eğer bu rollerin getirdiği hedeflere erişilirse de, bu sürecin bir parçası, gayet normal, değil mi? Hayır, hayır değil, saçmalama HAYIR! Bu bir armağan. Değerli. Güzel. Beni ben yapan şey bu. 🙂

Anladığım kadarıyla bize, benim gibi insanlara, arıkuşu, çokpotansiyelliler ve rönasans insanları diyorlar. Etiketler ve roller konusunda iyi değilim, daha önce dediğim gibi. Hepimizin çok yetenekli ve bol armağanlı olduğuna inanıyorum.

Geçen sene armağanlarımdan utanmamayı öğrendim. Ne olduğun için, farklı armağanların ve çağrıların olduğu için kendini suçlamayı bırak. Kabul et, gülümse ve şükret. Sonra nasıl olsa hizmet edeceksin.

Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu.

Geçenlerde hazır olmakla ilgili bir yazı okudum. Aralık’ta Ankara’daki Genç Koro Şefleri Akademisi’nde de pek çok konuk eğitmen provaları planlamanın öneminden bahsetti. Katılıyorum. Bir dalış lideri, proje koordinatörü ve topluluk oluşturucusu olarak, bir şey gerçekleşmeden önce, hayal etmenin, gözde canlandırmanın ve kendimi hazırlamamın önemini biliyorum. Ancak unutmamalı ki orada olmak, yaşamak ve gerçekten ne olduğunu fark etmek de hayal etmek kadar önemli. Geçmiş veya gelecekle ilgili endişelenmek yerine anda olmak oldukça önemli.

Geçen yıl boyunca bir kitap bana eşlik etti, bir masal anlatıcısının Judith Liberman’ın kitabı, Masal Terapi. Mayıs ayında, Fethiye’de, Judith ve bir başka arkadaşım, gezgin ve masal anlatıcısı Hülya Tosun tarafından organize edilen bir inzivaya katıldım. Her bir gün mutlulukla ve ilhamla yazdığım ve yarattığım bir zamandı.

Orada bir şarkı öğrendim, aklıma takılan. Şarkı, endişeli bir kral ve rahat bir ayakkabı tamircisinin hikayesinden bir alıntı. Kral günlerini topraklarında daha sonra neler olacak diye düşünerek geçirir. Hiçbir güzel anı göremez, kutlayamaz, çünkü her zaman daha ötesini, daha da ötesini düşünür. ‘Ya daha sonra şu ya da bu olursa? Ya şu olursa? Ya bu olursa?’ Sonra ayakkabı tamircisi ile tanışır…

Geçen sene öğrendim ki ne zaman kendini gelecekle ilgili endişelenir bulursan, şarkıyı söyle:

‘Bugün bugüne baktı,
Yarın yarına bakar
Doğmamış gün için neden endişe edeyim?’

Bugün küçük bir adım atarak hayallerini besle.

Geçtiğimiz sene pek çok seyahat, hareket ve bağlantı sonrası, pek çok karışıklık ve iniş-çıkışlarım oldu. Her birinde iki kişi beni kurtardı: kocam Onur ve suç ortağım Ayşe. Onur bana ‘Neyi büyütmek istiyorsan onu besle’yi, Ayşe ise ‘Bir adım, bir nefes’i hatırlattı.

Etkisi sadece uzun vadede görülebilecek bir konuda ‘akıllıca’ karar vermek kolay değil. Hangisini seçeyim: Yağlı ya da şekerli bir şey yiyip, anında mutlu olmak mı, yoksa sonucunda mutlu olup olmayacağımı bile bilmiyorken oturup bir problem üzerine konuşmak mı? Akşamları ya da haftasonları, ‘Ben yaptım! Başarılıyım!’ diyebilmek için geç saatlere kadar çalışmak mı, yoksa dinlenmek için bazı tekliflere hayır demek ve süpergüçlerim ya da büyüm olmadığını kabul etmek mi? Tamam, belki ilki daha kolay ama, yani, gerçekten büyülü değil miyim?

Geçen sene öğrendim ki hala bir anını yaşıyorken büyük resmi görmek kolay değil. Ancak hayalini yaşamak, hayalinin bir kısmını bugün yaşamak, senin ellerinde. Neyi büyütmek istiyorsan onu büyüt. Hayallerini bugün besle.Momo’nun dediği gibi sadece bir sonraki adıma odaklan, sonraki adım, sonraki nefes, başka bir şeye değil. Adımını akıllıca seç. Kaçmak yerine ona git!

2015’in getirdiği tüm güzel yollara şükranla.

Yeni yollarla dolu mutlu 2016’lar!

Yazan: Aysu Erdoğdu Miskbay


So, what do you think ?