Geçtiğimiz hafta açıköğretim sınavları ve Magma Performans ile yaptığımız online çember sayesinde soruların önemine düştüm yine yeniden.
Çember kolaylaştırmak ve “bu çemberin soruları neler?” diye tekrar tekrar durup dinlemek bütün hayatımı etkilemeye başladı. Bu sayede günlük hayatta, alışveriş yaptığım esnaftan eşe dosta, sorduğum sorulara biraz daha özen gösterir oldum. Tabii eski alışkanlıklarımdan dolayı gidecek yolum uzun, ama buna da şükür.
YES! Kolaylaştırıcı El Kitabı’nda “İlişkilerimizi dönüştürmenin ve özgün bir topluluk oluşturmanın en iyi yollarından biri, birbirimize daha iyi sorular sormak ve cevapları gerçekten dinlemektir.” deniyor. “Sadece sorduğumuz soru türlerini değiştirerek, birbirimiz hakkında harika yeni şeyler keşfedebilir ve istediğimiz dünyayı birlikte yaratabiliriz.”
Buyrun tamamen gözlemlerime dayanarak grupladığım, iletişimimizi, dolayısıyla ilişkilerimizi, cehenneme ya da muhabbete dönüştürebilecek farklı soru tipleri:
Ne soruyu soranda, ne de cevaplayanda bir gram merak uyandırmayan, cevabı evet/hayır benzeri bir iki kelime ile verilebilecek sorulardır.
“Çocuk yok mu hala?”
Yıllarca duydum bu soruyu. “Biz korunmadan sevişiyoruz, kalanını Allah bilir.” diye de cevapladım, “Onur’la her sevişmemiz sonrası sana telefon etmemi ister misin?” diye de. Hiç cevaplamasam da olurdu, ama o zaman rahmetli anneannemin gülümsemesini hatırlayıp gülümsemezdim.
SSSO’ı soranlar konuyu açarak kendi yorumunu iletir. Tavsiye vererek kendi doğrularının altını çizmek isteyenlerin seçtikleri, sıklıkla diyaloğu monoloğa dönüştüren bir iletişim şeklidir.
Bu sorular özünde soru değildir. Dolayısıyla içimizden gelen herhangi bir cevabı verebiliriz.
Sıkça Sorulmasa İyi Olacaklar (SSİO)
Kibar ve ilgili görünmek için, cevabı gerçekten merak edilmeden ortaya atılan sorulardır. Hiç düşünmeden otomatik olarak sorulurlar. Cevapları genelde dinlenmez.
Nasılsın? Nasıl gidiyor? Neler yapıyorsun?
ABD’de tezgahtarların laf arasında sorduklarına cevap vermeye kalkınca, bu soruların mahiyetini anlamıştım.
SSİO da, SSSO gibi, özünde soru değildir. Hiç duymamış gibi davranabilir ya da soruyu soranın cevabını merak ediyorsak “Gerçekten merak ediyor musun?” diye sorabiliriz.
Seçen Sıralayan Sınırlandıran Sorular (SSSS)
Özünde cevabı herkese göre değişen, sıklıkla ataerkil düzenin standartlarının getirdiği, seçen, sıralayan, sınırlandıran, dolayısıyla uzun vadede sıkan ve sıkıştıran sorulardır.
Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Medya ve İletişim bölümü Basın Fotoğrafçılığı dersinin final sınav sorusu gibi:
“Gelmiş geçmiş en iyi savaş fotoğrafçısı kimdir?”
En iyi, en başarılı, en güzel, en zengin…
Böyle eğitilince zihinlerimiz, aynı bakış açısı hayat boyu peşimizden gelir. Aklın bir yerinde dönüp durur aynı hikaye: Aman ha kaynaklarımız sınırlı! En ….. ol ki sana da yetsin.
Yerler dar, zaman kısıtlı, hayatlar sınırlı.
Sürekli bir yerlere bir şeyler yetiştirme çabası.
Olur da sorarsanız nereden geldik buraya, bknz. nereden başladığımıza.
Takdir Soruları
Duyar duymaz içimizde bir şeyleri harekete geçiren, bizi canlandıran, bir hikayeyi davet eden, soruyu soranın gerçekten cevabını merak ettiği ve kendinin de cevaplamak isteyeceği sorulardır.
Yerine ve zamanına göre “Bugün/ geçtiğimiz hafta/ geçtiğimiz ay kutladığın ne var?” bu sorulardan olabilir.
Yerine ve zamanına göre bizi, kendi yolumuzu, deneyimlerimizi, dünya üzerinde geçirdiğimiz zamanı takdire götüren herhangi bir soru olabilir.
Geçtiğimiz, tamamladığımız yolları kutlamak gerekir, doğal ihtiyacımızdır. Bizi yola devam etme konusunda motive eder, besler.
Özümüze bağlanır, neyi, hangi deneyimimizi, hangi özelliğimizi takdir ettiğimizi fark edersek yollar güzelleşir, hikayeler ballanır. Balın tadını alan, soruya cevap veren hikaye anlatıcılarının sesi de yüzü de parlar. Işık dinleyenlere bulaşır, onların da yolunu aydınlatır.
Soru sormak sanattır.
Yerinde ve zamanında, aranan cevabı getirecek soruyu sormak mucizedir.
Mucizeler mümkündür. Elimizde, dilimizdedir. Yeter ki sormaya ve can kulağıyla dinlemeye devam edelim.
Yorum Yok