Hamsa

5 Kasım’da yola koyulduk. O gece rüyasında kuzenleri ile birlikte olduğunu görmüş, aileden birinin doğurduğunu. Bir erkeğe “hastaneye gitmelisin” demiş, ama bir türlü olmamış, gitmemiş. Küçük kuzenleri de sürekli problem çıkarıyormuş. “Kaotik ve rahatsız edici.”

Ertesi gece dizi bölümü gibi bir rüya gördüm: Erkek arkadaşlarımla otel gibi bir yerdeyiz. Bir olaylar oluyor. Birileri bunu kaydedip canlı yayınlamış, eşzamanlı olarak bir konferansta örnek olarak gösterilmiş. O konferansa katılmış bir arkadaşım “elinize sağlık” demeye beni arıyor. Olayların konferansta gösterilmesi iyi mi kötü mü bilmiyorum. Karışık hislerle uyanıyorum.

Yolculuğumuzdaki ilk pazar günü sahilde yürürken fark ettiği eşzamanlılığı paylaştı. “Mini yürüyüşle içimdeki enerji testimi doldurdum, geri geldim.” dedi.

Ertesi gün işyerinde bir arkadaşından duyduğu “good work” (“iyi iş çıkardın!”) sözü ile gerçekten iyilik için, “greater good” (“bütünün iyiliği”) için yapılan işe iyi dediğini ve diğer kullanımlardan rahatsız olduğunu fark etti. O gece rüyasında bir grup insanla, bir korsan taksiyle, bir yere gidiyormuş. Araba bebek mavisi, “aşırı güzel”, eski bir Chevrolet imiş. Çok dar ve eski sokaklardan geçiyorlarmış. Belli bir yere gitmiyor, oralarda dolanıyorlarmış.

Diğer rüyada eski patronlarından birisinin kerpiç evinde, terasındaymış. Kolçaklı sandalyeler varmış, kenarda. Adam ona bir şeyler anlatıyormuş, ama o kızgın olduğundan dinlemiyormuş. İçten içe “Bunu nasıl yapabilirsin” diye düşünüp, kırgın hissediyormuş.

Aynı gece rüyamda festival ya da panayır gibi bir yere doğru yürürken, köprüaltı gibi bir yerde alıkonuluyorum. Bağırıyorum. Bir sürü adam var etrafta, kimse bir şey yapmıyor ama bir süre sonra birileri ilerde bariyer gibi bir şey yapıyor. Bana zor uygulayan adam beni bırakıyor.

İki gün sonra yeğenimin kütüphanesinden bir kitap okurken benim iyilik tanımımda güzelliğin de olduğunu fark edip onunla paylaştım; bir Eren Boz’un “varlığının hakimiyetini tekrar ele geçirme bilimi” çizimi ile birlikte.

“Tam oturdu” dedi, “… son iki günkü hissettiklerime”. Ardından “Marvel hikayesi gibi” dediği rüyasını paylaştı: Tanımadığı insanlar varmış çevresinde. Bazı yaratıklardan kaçıyorlarmış. Bu yaratıklardan bir tanesi bir odanın içini doldurmuş, vıcık vıcık, akıcı bir şekilde. Bu yaratığı bulup ayırt etmenin yolu kedilermiş. Çevrede bol kedi görünce anlayıp kaçabiliyormuşsun. İnsanların hepsinin gizli yetenekleri varmış. Kendi yeteneğini hatırlamıyormuş ama bir yerlerden bir yerlere çok hızlı kaçabiliyormuş.

Gündelik hayatı da hızlıymış. “Dünkü rüyayla bağlayacak olursam, o koşturma halinden uzaklaşmaya çalışıyorum sürekli.” dedi. 

Rüyasını dinleyince kendi rüyamı hatırladım: Annemle birlikte bir evde ölü bitkileri toprağa döküp, saksıları değiştirip bitkilere bakıyoruz. Sanki mesleğim buymuş gibi, çok doğal ve çok rahat bir iş benim için.

“Şu anda kaldığım evde bir sürü çiçek, saksı falan var.” dedi. “Saksılardaki kurumuş yaprakları ayırıyordum geçen hafta.”

Ertesi gün rüyalarımız ve gerçek biraz daha iç içe geçerken girdiğim bir kitapçıda sevdiğim bir masal anlatıcısının, Arbil Çelen Yuca’nın yeni çıkan ilk kitabını buldum. Kapağındaki hamsa bana niyetini ve yolculuğumuzu anımsattı. “Var mıdır hamsa ile bir alışverişin, yakınlığın?” diye sordum.

“Bilmiyorum hiç” dedi. “Bakayım”

İki gün sonra “İhtiyacım olan çevredeki gürültüyü kapatıp, kendi yoluma gitmek” dedi. Hamsayı aklıma getiren kitabın girişindeki ilk paragrafı ona ilettim:

“Bu kitap, insanın defalarca kahramanın sır sayılan yolculuğun yeniden başlayabilişini ve her defasında aslında sırsız ve sadece yolda oluşa aşık oluşunu izlediğim yılların hediyesi.”

Bu bağı görerek elimdeki hamsa açıklamalarını da ilettim.

“Filiz Telek gibi tanıdığım birkaç kadın çok severler bu sembolü” dedim. “Hamsa bana bütünün içindeki benim için açılmış yolu bulup, o yolu güzelleştirmeyi çağrıştırıyor. Kendi ellerimle yapma ama bütünden kopuk, özünden kopuk bir yapma değil; öze ve söze bağlı bir yapma.” Ardından “Sen bugünlerde nasıl bir eylemdeyken, ne yaparken, kendi yolunda hissediyorsun?” diye sordum.

Üç gün sonra “Sen Hamsa’yı paylaştığından beri hem şeklini, eli, anlamlı buldum; hem de bir yandan korkutucu geliyordu. Sonra iki gece önce renkli, bol aksiyonlu bir rüya gördüm: Deprem oluyor. Bir bina tamamen yıkılıyor… Ben birkaç kişiyle binanın içinde kimse var mı diye konuşuyorum… Sonra yanımdaki bina, bir gökdelen, yıkılıyor. Onun enkazında birilerini arıyorum…Duvar gibi bir şey kaldırıyorum. Altında bir kız çocuğu var mavi gözlü. Hiçbir şey olmamış. Kimse inanmıyor, ama önemli değil… Benim oradaki misyonum tamamlanmış… Bu rüyadan sonra göz bana artık öyle korkutucu gelmedi… Sen bana böyle bir şey tasarlarsan ya da yaratırsan, bana güzel bir yolculukta yardımcı olacağına inanıyorum.” Ardından sorularıma cevap verdi: “Elleri sormuştun, kesinlikle spor yaparken. Yürürken, pilates yaparken, koşarken. Sanki o zaman onlar canlanıyor benim için. Ellerim ile iletişimim o zamanlar oluyor.”

Tılsımı şimdi kendi evinde, onun ellerinde.

Hamsa

Kaynağı Mezopotamya olarak bilinen hamsa sembolü pek çok kültürde ilahi olanın dişi yönünü, Tanrı’nın dişi elini temsil eder. İslam’da Fatma Ana’nın eli, Hristiyanlıkta Meryem’in eli, Musevilikte Musa’nın kız kardeşi Miryam’ın eli olarak da bilinen bu sembol, aslında tek tanrılı dinler öncesine dayanıyor. Popüler kültürde bolluk, bereket, kutsama ve koruma manası taşıyan sembol, ellerdeki bilgeliği ve şifa gücünü hatırlatıyor.

Kadınlar Şifadır, Filiz Telek

Sharron Basanti, Seeds of Shakti Oracle, 2016

Tılsımlı Yolculuk

Derin, karanlık, zor bir yolculuktaysak, semboller yoldaşımız olabilir.

Nasıl?

Yorum Yok

Leave a Reply