“Tam oturdu” dedi, “… son iki günkü hissettiklerime”. Ardından “Marvel hikayesi gibi” dediği rüyasını paylaştı: Tanımadığı insanlar varmış çevresinde. Bazı yaratıklardan kaçıyorlarmış. Bu yaratıklardan bir tanesi bir odanın içini doldurmuş, vıcık vıcık, akıcı bir şekilde. Bu yaratığı bulup ayırt etmenin yolu kedilermiş. Çevrede bol kedi görünce anlayıp kaçabiliyormuşsun. İnsanların hepsinin gizli yetenekleri varmış. Kendi yeteneğini hatırlamıyormuş ama bir yerlerden bir yerlere çok hızlı kaçabiliyormuş.
Gündelik hayatı da hızlıymış. “Dünkü rüyayla bağlayacak olursam, o koşturma halinden uzaklaşmaya çalışıyorum sürekli.” dedi.
Rüyasını dinleyince kendi rüyamı hatırladım: Annemle birlikte bir evde ölü bitkileri toprağa döküp, saksıları değiştirip bitkilere bakıyoruz. Sanki mesleğim buymuş gibi, çok doğal ve çok rahat bir iş benim için.
“Şu anda kaldığım evde bir sürü çiçek, saksı falan var.” dedi. “Saksılardaki kurumuş yaprakları ayırıyordum geçen hafta.”
Ertesi gün rüyalarımız ve gerçek biraz daha iç içe geçerken girdiğim bir kitapçıda sevdiğim bir masal anlatıcısının, Arbil Çelen Yuca’nın yeni çıkan ilk kitabını buldum. Kapağındaki hamsa bana niyetini ve yolculuğumuzu anımsattı. “Var mıdır hamsa ile bir alışverişin, yakınlığın?” diye sordum.
“Bilmiyorum hiç” dedi. “Bakayım”
İki gün sonra “İhtiyacım olan çevredeki gürültüyü kapatıp, kendi yoluma gitmek” dedi. Hamsayı aklıma getiren kitabın girişindeki ilk paragrafı ona ilettim:
“Bu kitap, insanın defalarca kahramanın sır sayılan yolculuğun yeniden başlayabilişini ve her defasında aslında sırsız ve sadece yolda oluşa aşık oluşunu izlediğim yılların hediyesi.”
Bu bağı görerek elimdeki hamsa açıklamalarını da ilettim.
“Filiz Telek gibi tanıdığım birkaç kadın çok severler bu sembolü” dedim. “Hamsa bana bütünün içindeki benim için açılmış yolu bulup, o yolu güzelleştirmeyi çağrıştırıyor. Kendi ellerimle yapma ama bütünden kopuk, özünden kopuk bir yapma değil; öze ve söze bağlı bir yapma.” Ardından “Sen bugünlerde nasıl bir eylemdeyken, ne yaparken, kendi yolunda hissediyorsun?” diye sordum.
Üç gün sonra “Sen Hamsa’yı paylaştığından beri hem şeklini, eli, anlamlı buldum; hem de bir yandan korkutucu geliyordu. Sonra iki gece önce renkli, bol aksiyonlu bir rüya gördüm: Deprem oluyor. Bir bina tamamen yıkılıyor… Ben birkaç kişiyle binanın içinde kimse var mı diye konuşuyorum… Sonra yanımdaki bina, bir gökdelen, yıkılıyor. Onun enkazında birilerini arıyorum…Duvar gibi bir şey kaldırıyorum. Altında bir kız çocuğu var mavi gözlü. Hiçbir şey olmamış. Kimse inanmıyor, ama önemli değil… Benim oradaki misyonum tamamlanmış… Bu rüyadan sonra göz bana artık öyle korkutucu gelmedi… Sen bana böyle bir şey tasarlarsan ya da yaratırsan, bana güzel bir yolculukta yardımcı olacağına inanıyorum.” Ardından sorularıma cevap verdi: “Elleri sormuştun, kesinlikle spor yaparken. Yürürken, pilates yaparken, koşarken. Sanki o zaman onlar canlanıyor benim için. Ellerim ile iletişimim o zamanlar oluyor.”
Tılsımı şimdi kendi evinde, onun ellerinde.
Yorum Yok