Ruhu şad olsun.

Sıttıka. Bir bahar günü, 8 Mayıs 1931’de hayata gözlerini yummuş.

Sıttıka kızı Ayşe Dudu. Annesinin ölüm yıldönümünden yedi gün sonra, bir bahar günü, 14 Mayıs 1969’da hayata gözlerini yummuş.

Ayşe Dudu kızı Fatma. Annesinin ölüm yıldönümünden yedi gün sonra, bir bahar günü, 20 Mayıs 2018’de hayata gözlerini yumdu.

89 yaşında öldü babaannem. Hayatımın en güzel cenazesini yaşadım sayesinde. Kendi gibi gidişi de güzeldi. Önce dualar okunurken yağmur yağdı, sanki bizi kutsadı. Sonra yağmur durdu güneş yüzünü gösterdi. “Merak etme kızım, her şey tam olması gereken zamanda.” dedi gökler bana gülümseyerek. Ben de onlara gülümsedim. İlk defa bir cenazede gülümsedim. Babaannem defnedilip üzerine en son toprak atılır atılmaz bu sefer çoştu gökler. Mezarı sulayalım diye doldurulmuş sular pek garip biraz da komik kaldı… Mezarlıktan ayrılmadan dedemin mezarını da görelim istedik ve sanki bizi duydu, durdu yağmur. İzin verdi, yol verdi. Her şey tam olması gereken zamanda oldu.

Çok tanımadım aslında babaannemi. Çok sessizdi. En canlı ve güçlü bağlantım küçükken ne zaman bebeklerime bir şeyler diksem görenin “Babaannesine çekmiş, elinden ince iş geliyor.” demesi oldu. Onu da çok anlamadım. Ne demek ince iş? Ben de mi büyüyünce dantel işleyeceğim?

Annem vefatının ardından babaannemin evini toparlarken bir kenara atılmış, hatta tıkılmış, içi dantel dolu torbalar bulmuş. Kadir gecesinde bir şekilde babaannemi anmak isterken önüme geldi bu torbalar. Her birine, kimi tamamlanmış, kimi yarım kalmış her bir dantele birer birer dokundum, baktım. Hayran kaldım. Büyülendim. Her seferinde “Bunu da mı babaannem yapmış?” diye sormak geldi içimden. “Babaannen sanatçıydı.” dedi annem.

Bugüne kadar fark etmememe ağladım. Bilmiyordum. Biraz da isyan ettim. Neden daha önce görmedim? Neden daha önce anlatmadı, göstermedi kimse?

En son açtığım torbada yine birkaç top iplik, birkaç tane krem rengi ve beyaz dantel buldum. Bir de yumuşacık minik bir yastık gibi duran, bohça gibi sarılmış el kadar bir bez kumaş. Küçük bir iğne ile tutturulmuş. Heyecanla iğneyi çekip bohçayı açtım. Açar açmaz gözlerim parladı, içimde bir şeyler havalandı. Bir sürü iplik, çoğu ipek. Rengarenk! Renk renk!

Daha fazla içine girmek istediğim için taze keşfimi, boyalarımı ve birkaç danteli alıp çizip boyamaya oturdum. Annem geldi o esnada yanıma “Bunlar senin mi?” dedi. Bu yakıştırma ile bu sefer bir yanım oynamaya başladı.

– “Babaannemin, verdiklerinin arasında buldum.”

– “Aaa bu floşlar çok değerlidir bak.” deyip iplikleri ayırmaya başladı. Ben dokunursam bozulur sanıp dokunamamıştım. Sağolsun annem kırdı çekincemi, ben de onunla iplikleri ayırmaya başladım.

– “Belki yüz yıllıktır bunlar, bak bakalım bir tarih var mı.”
– “1929 diyor.”

– “Öğretmenliğinden kalmadır. Belki de annesinden…”

Kimden nereden kalma bilmiyoruz ama babaannemle yaşıtlarmış.

Hoşçakal babaanne,
Ruhun şad* olsun, mekanın cennet.
Hoşçakal, nur içinde yat.

Hoşgeldiniz geride kalanlar,
İnce işler, danteller, renkler.
Hoşgeldiniz sefa getirdiniz!

* Şad: Farsça’dan gelme, “neşeli, sevinçli, mutlu” anlamında.

Yorum Yok

Leave a Reply