8 Ocak’ta yola çıktık, gözyaşlarımızla.
Ertesi gün ilk ses kaydı geldi, “Tılsımlı Yolculuk Bölüm 1”. Kaptanın seyir defterine misafir olmuşum gibi kikirdeyerek dinledim. Yaseminin gizemli öyküsü ile detaylardaki hikayelere bakmaya başladı. “Elimin altında her gün kullandığım şeyin içinden bir şey çıkıyor.”
Hayatında ilk kez rüyalarını yazmaya başladı, kendi tabiriyle köstebek gibi.
Rüyalarında atalarını gördü: Babaannesi, halası, babası, amcası… Bir de ünlüler: Levent Kırca, Orhan Pamuk…
Ün ne diye baktık birlikte. “Bu dünyadaki yerini bulmuş, emek vermiş ve tanınmış.” dedi. İçimi ısıttı tanımı.
Rüya farkındalığı ve aktif rüya üzerine kitap okumaya başladı. Sonrasında, rüyaların birinde “ölüm gibi” dediği bir sahne gördü: Odanın önünde bir sürü ayakkabı. Sanki bir sürü insan gelmiş gibi… Uyanmadan az önce rüyada olduğunu fark etti.
Bir arkaşımın bana Sufi Ajanda hediye ettiğini, yaptığımız kadın çemberinde, açılışta ve kapanışta rastgele ajandayı açarak karşımıza çıkan sözle ataları anınca, mezarlık ziyaretlerine başlamak istediğimi söyledim.
Ey kardeşlerim, tereddütsüz bilmelisiniz ki mü’minlerin ruhları cesetten ayrıldıktan sonra da sevgililerinin ahvaline dair haberleri olur. Hususen dünyada aralarında münasebet ve yakınlık olanların ahvaline daha ziyade vakıf olurlar. Bu faraziyeye binaen ziyaret meşru addolunmuştur.
Seyyid Abdüsselam el-Esmer el-Feyturi
Doğumgünümde “Bölüm 3” geldi. Mezarlığa gitmiş. “Kafamı kaldırdım. Aslında hiç kafamı kaldırmıyormuşum.” dedi. “Ağaçları gördüm.”
“Solda mezarlarından arasından giden bir yol vardı. Normal yol yerine oradan gitmeyi tercih ettim bu sefer.” Önce Sait Faik Abasıyanık’ın, sonra Cahide Sonku, Hazım Körmükçü ve Cemal Nadir Güler’in mezarına rastladı.
“Neyi iyi yapıyorlarsa onu bulmuşlar ve onu dünyaya getirmişler.” Şefkat ve tatlı bir yumuşaklık hissederek ziyaretini tamamladı.
Yorum Yok